15 Eylül 2017 Cuma

Almanya'da profesyonel bir arıcı ERHAN TEKE-2

Erhan Teke ile yaptığım söyleşinin devamı 

Şimdi gelelim en önemli konuya: VAROA!!! Arıcının korkulu rüyası desem abartmış olur muyum? Varoa mücadelesinde nasıl bir yol izliyorsunuz? Olmazsa olmazınız var mı?

Kullandığımız ilaçların balda veya Petekte kesinlikle kalıntı bırakmaması gerekiyor. Organik bal üreten arıcıların her ilacı kullanması bildiğiniz üzere yasak. Sadece organik asitleri kullanıyorum. Formik, laktik ve oksalik asit. Bilhassa son bal hasadından sonra kullandığımız Formik asit çok önemli. Olmazsa olmazınız demiştin, Formik asit olmazsa olmaz :)

Formik neden yapılmalı?

En önemli sebeplerden ilki peteklerde bala geçmek üzere kalıntı bırakmaması. Bu nedenden organik arıcılıkta kullanılmasına müsade edilen bir kaç ilaçtan birisi.
Varaoya çok etkili! Sadece arı üzerindeki Varoayı değil, aynı zamanda kapalı gözlerdeki Varoaya da etkisi tartışılmaz. Kovan içerisindeki Varoaların sezona göre  %80i kapalı yavru gözlerinde bulunur. Bazı yavru gözlerinin mücadeleye başladığımız gün kapandığını varsayarsak, varoa dökülmesi 13-14 gün daha devam ediyor.

Varoa formik aside karşı bağışıklık kazanamıyor.

Kovanda hijyen sağlıyor. Formikten önce besleme yapmış isek veya kovanda stok varsa, bu stoklardaki virüs ve bakterileri yok ediyor.

Arının solunum kanallarındaki trahe akarını öldürüp arıyı parazitten temizliyor.

İlk uygulamadan  4-5 gün sonra 2. uygulama daha da etkin varao dökülmesine yol açıyor ve kalanları temizliyor.

2 gün yani 48 saat kovanın kapağı ve altı açılmadığı takdirde etkisi daha da yüksek oluyor.

Mum güvesi, kurukafa kelebeği, kovan böceği vs. kovandan uzaklaştırılıyor.
Görüldüğü üzere artıları oldukça fazla.

Formik asit aparatları

Ben çeşitli aparatlar kullanıyorum. Fakat kovan sayısı arttıkça sıkıntı olmaya başladı.
Siz Formik asidi nasıl uyguluyorsunuz?


Gerekli güvenlik önlemleri alınmalı. Öncelik insan sağlığı! Neticede bir asitten bahsediyoruz.
Koruyucu kıyafet, koruyucu gözlük, aside dayanıklı eldiven ve ihtiyaç halinde asit ile temas eden tenimizi yıkamak için su.
Dozu ayarlamak için bir ölçü veya şırınga ve %60lık formik asit. 


Koloni sayısı fazla olan arıcılar mutfak bezi kullanırlar. Bende öyle yapıyorum. Hem çabuk hemde etkili oluyor. 


Formik asit havadan ağır olduğu için uygulamayı yukarıdan yapıyorum. Çekmeceden yani alttan yapılan mücadelenin çok başarılı olduğu söylenemez. Çerçeve üzerine mutfak bezini koyup her kat için 20ml asidi beze döküyorum. Dikkatlice, arıların üzerine damlamayacak şekilde ve kapağı hemen kapatıyorum. 

Buharlaşmanın birden başlamaması için asit bir gece derin dondurucuda bırakılmalı. Isınmaması için koruyucu bir çantada veya buzlu torbada arılığa taşınmalı. Bu şekilde kullanıldığında ana kaybı riski azalıyor. 

Başarılı bir uygulamanın şartları nelerdir?

Hava sıcaklığı 15-25 derece arası olmalı.
Yağmursuz bir günde yapılmalı. Havadaki nem oranı asidin etkisini azaltır.
Kovan altı tamamen kapatılıp uçuş deliği komple açık olmalı.

Buharlaşma sürecini etkileyen faktörler?

Nem, kovanın güneş görmesi veya gölge de olması ve kovandaki arı miktarı.
Aşırı sıcaklarda uygulama yapılmamalı, veya dozaj düşürülmeli.
2 gün yani 48 saat kovanın kapağı ve altı açılmadığı takdirde etkisi daha da yüksek olur. Uygulama 4-5 gün sonra tekrar edilmeli. Bir miktar arı kaybı yaşanabilir, arılar kovan önünde ufak salkım yapabilir. Bunlar normaldir. Fakat koloni aşırı bir tepki verirse, mesela kovan önündeki salkım büyük olursa kapak açılıp bez alınmalı ve kovan havalandırılmalıdır. Aksi takdirde yeni çıkmakta olan arılar zarar görecektir



Yani son bal hasadından hemen sonra varoa mücadelesini formik asit ile yapıyorsunuz. Kışın nasıl bir yol izliyorsunuz?

Organik bal üretiminde varao mücadelesinde kullanılmasına izin verilen 3 asit var dedik. Laktik, Formik ve Oksalik.
Kışın oksalik asit kullanıyorum. 


Öncelikle oksalik asitin 4 çeşit kullanım şekli var.
1-Fısfıs ile püskürtme: 
Yazın %2,3luk oksalik biraz şeker ile karıştırılarak arılara püskürtülür. Oksalik temas sayesinde kovan içerisindeki arılara yayıldığından dolayı %2,3lük asit kullanılır ve çerçevenin her yüzüne 4-5ml kullanılır. Arılara daha fazla temas edilmesi istenildiğinden dolayı asit oranı düşük, fakat kullanılan ml ölçüsü fazladır.

2-Şekerle karıştırıp damlatma yöntemi:
Sıkı salkımdaki arılara kapak açılarak üstten %3,5lik 

3-Isıtarak buharlaştırma 

4-Gliserinle karıştırıp kullanma

Püskürtme Almanya'da bu yıl serbest bırakıldı. 

Ben bir kaç senedir püskürtmeyi bölmelerde kullanıyorum. Etkisi laktik aside göre çok daha fazla.

Buharlaştırma Almanya'da halen yasak. Çünkü bu konu biraz hassas. Arıcılar dikkatsiz olabiliyorlar. Oksalik sadece nefes yolu ile değil, cilt ile de vücuda alınır. Buhar olarak kullanıldığında sadece maske takmak yetmez. Buhar arıcının üzerindeki giysilere de bulaşabilir.

Oksalik buharı İsviçre'de serbest. 
İsviçreli bir arıcı uygulamayı yaparken 


Bu yöntemi Memleketimizde yanlış uygulayanların olduğunu biliyorum. Asidi haddinden fazla ısıtarak yakıyorlar. Oysa ki suyun buharlaşma ısısı bellidir. Oksalik dihidrat adından da anlaşılacağı üzere içerisinde kristal formunda su barındırır. Bu tozda 100 derecede erimeye başlar, 120 derecede ise direk sıvılaşmadan buhar haline gelir. En ideali 150 derece civarında kalan sabit ısıda olur. 170 dereceyi geçtiği anda yanma başlıyor ve oksaliğin etkisi azalıyor. Yanma işlemi sonucu tehlikeli zehirli gaz çıkışı ve bileşenler size ve kovana zarar verir. 
Bana göre bu iş için en uygunu dizel arabaların  kızdırıcıları ile ısıtan aparatlar. 


Şimdi Andreas'a hak verdim, senelerdir bu tezi savunur. 


Almanya da üretilen ballarda bizim gibi üreticilerden istenilen bazı raporlarda, zararlı bir etken madde olduğu zaman üretimi yapılan bal, bilirkişi gözetiminde ne kadar olursa olsun imha edilir.
O sebepten ben damlatma yöntemini tercih ediyorum.


Bildiğiniz üzere benim hem Almanyada hem Türkiyede arılarım var. Almanyada kanunlar müsade etmediğinden dolayı sıvı, Türkiyede ise buhar olarak yapıyorum. Benim gözlemlerime göre buhar uygulamasını arılar çok daha rahat tolere ediyorlar. Avrupada yapılan bir çok araştırmada da sonuç bu şekilde. Umut ediyorumki en kısa zamanda Almanyada buhar uygulamasına müsade edilecek. 
Sorularımıza devam edelim.
Oksalik asidi ne zaman uyguluyorsunuz? 

İlk don olduğu geceden 21 gün sonra. Artık kovanda yavru kalmamış ve arı sıkı bir salkım yapmış olmalıdır.
Salkımın sıkı olması  oksalik asit kullanımında önem arz eder.


Peki hazırlanışı?

35 gr toz oksalik, 630 ml su, 630 gr şeker. Sıcak suda eritilen aside şeker dökülüp karıştırılır.

630gr şeker çok değil mi?

2011 senesine kadar 200gr şeker kullanılıyordu. Almanya, İsviçre ve Avusturya'da yapılan araştırmalarla,  bu miktarda yapıldığında daha etkili olduğu sonucuna vardılar. Temas ile etki ettiği için, şeker miktarı fazla olunca kovan içerisine yayılması daha iyi oluyor. 
Bu oranlar doğrultusunda hazırlanan 
1 litrelik karışım, kovandaki arı  yoğunluğunu gözeterek her çerçeve arasına 5 ml hesabı ile damlatılır. 
Hava ısısı 0-5 derece arasında olmalı. Salkım sıkı olmalı. Asit ılık olmalı, 35 derece civarı. 

Uygulamayı tekrar edebilir miyiz?

Sadece 1 defa uygulamak söz konusudur, oksalik kullanıldığında arının kitin iskeletinde zayıflama yaptığından tekrar kullanım önerilmez. 

Karışımı saklayabilir miyiz?

Hazırlanan karışım dolapta saklanmak kaydı ile 4 günde bitirilmelidir. 
Oksalik kullanımı çok şarta bağlı olmakla beraber kapalı yavru olmadığında en etkin yöntemlerin başında gelir. Gerekli olan emniyet şartları ve asit kullanımı beraber yürütülür. 

Ziraat mühendisi olarak bilirsiniz, Oksalik asit doğada nerelerde bulunur?

Bir çok ot da pazı, ıspanak ve ışkında belli miktarda mevcuttur. Bunları yediğimizde şöyle bir diş etlerimiz kamaşır, yanına mutlaka yoğurt isteriz ya hani,  işte oksal budur. Vücutdaki kalsiyum ile birleşir  ve böbrek için çok zararlı olan böbrek taşını yapan asittir.

Şimdi anlaşıldı Hocam niye böbrek taşı sorunu ile sık karşılaşmamın nedeni.

Sizinle tanışmaktan ve  sohbet etmekten büyük keyif aldım.
Çok teşekkürler 

5 Eylül 2017 Salı

Almanya'da profesyonel bir arıcı ERHAN TEKE

Selamlar,

Almanya'da arı ve arıcı sayısı her sene artmakta. 4 sene evvel 80bin arıcı ve 600bin koloni varken, bugün 115bin arıcı ve 800bin koloni mevcut. Yurtiçi üretilen bal tüketimin sadece %20sini karşılamakta. 115bin arıcının %95lik bölümünün sadece hobi amaçlı sabit arıcılık yaptığını belirtmek isterim. Kalan 5750 arıcının da 5bini ek iş olarak arıcılık yapmakta. Arıcılık bir hobi veya ek iş olduğundan dolayı, zamandan tasarruf etmek çok önemli. Bal verimi ikinci planda. Bugüne kadar hem video yayınlarımla hem blog yayınlarımla zaman kazandıran basit arıcılık tekniklerini paylaştım. Almanya genelinde sadece 500 civarı tam profesyonel arıcı var ve bu işletmeler benim paylaşımlarımdan çok farklı çalışıyorlar. Bal verimi ön planda olmak zorunda. Zira geçimlerini bal satışından sağlıyorlar. Almanya bal verimi ortalaması koloni başı 25-30kilo arası değişmekte. Arıcılığı gezgin ve bilinçli olarak yapıp bala odaklananlarda ise ortalama 100kilo ve üzerinde. 

Profesyonel ve bilinçli dedik... Peki bu işi Almanya'da üst düzeyde yapan, bizimle aynı dili konuşan bizden birisi yok mu? Almanya Arıcılar Birliğine ve Almanya'nın en meşhur enstitülerinden Celleye sordum. Gösterilen adres aynıydı. 

Erhan Teke...


Bölgesinde arıcılığa yeni başlayanlara kurslar vermekte, bilgisini arıcılarla paylaşmakta. Almanya'da arılara ilgi bilhassa bayanlar arasında artmakta 

Erhan Bey 11 çerçevelik strofor kovanlarda Alman ölçüsünde çalışıyor.

Ben tanıştım, istedim ki sizlerde tanıyın ve Erhan Beyle sizin için kısa bir söyleşi yaptım.

Bakarsınız Erhan Bey sizlerden gelen soruları ayda bir soru-cevap şeklinde bloğumda cevaplar. 

Merhaba Erhan Bey kısaca sizi tanıyalım. Erhan Teke kimdir?

58 yaşındayım, Çanakkalenin Gelibolu kazasında doğup, lise üniversite eğitimimi İstanbulda aldım.

Almanya'ya geliş hikayeniz.

Almanyaya gelişim büyük depremden sonra oldu. Okuduğum okulda depremin tekrarlayan bir olgu olması, bir çok vatandaşımızın kaybı, ev ve iş yerlerinin yıkılmasını şahsen Adapazarı ve İzmitde gözlerimle gördüm. Depremden sonra iyi durumda olan iş pozisyonumu da düşünmeyerek arayış içerisine girdim. Eşimle konuştuk ve Almanya'yı yakın olmasından ve lisan problemi olmadığından dolayı tercih ettik.
Buraya geldiğimde, lisan öğrenip Berlin Üniversitesi Ziraat Fak. tarla bitkilerini bitirdim, yeni ehliyet, yeni diploma yeni başlangıç...

Dilerseniz biraz daha eskilere gidelim. Arılarla ilk tanışmanız nasıl oldu?

Arılarla ilk kez 1970 yılında tanıştım. Babam bir gün ''Yarın işin var mı?'' derken kendimi otobüs ile Marmarise giderken buldum. Babam aydın bir insandı, balı teneke ile üreticisinden alır yerdik, akrabalara pay ederdik, o zamanlar tarla bitkilerine bu kadar kimyasal kullanılmadığından, balların da sağlıklı olduğunu düşünürdüm.

Ne güzel, keşke günümüzde de tüketici bu kadar bilinçli olsa, buyrun devam edin...

Marmariste üretici ile balı sağar tenekeye koyar 2 gün sonra eve gelirdik. Arılıkta elimde beyaz ballı petek yerken  aklımdaki soru ''Bu küçücük böcek ne demeye böyle bal yapar?''

Sonrasında Eminönünden Cağaloğluna çıkan yokuştaki Remzi Kitapevinden Kemalettin Şenocağın Modern Arıcılık kitabını aldım. Okumasına okudum da, gel de anla! Ana memeleri kesilecek, Izgara konulacak, temel petek takılacak, sır tarağı, santrafuj... Ne diyor bu kitap, anlayan beri gelsin. Sanki Türkçe ama Türkçede değil gibi. Bilmeyince böyle...

Kadınların yaşının sorulmadığı gibi, arcınında kovan sayısı ve aldığı balın miktarı sorulmaz derler. Ama ben yine de bir şansımı deneyeyim. Kaç koloniniz  var? Ortalama kovan başı bal veriminiz ne kadar?

Koloni sayısı değişken olmakla beraber 100 civarı, bu işle ilgili insanlar bilir ki, bu sayı hiç sabit kalmaz. Bazen 100ü geçer, bazen kovan birleştirilmek zorunda kalınır düşer. Ama kayıtlı 100 kovan hep var gibi.

Hangi ırkla çalışıyorsunuz?

Irk seçiminde bulunurken  bölgemdeki hakim olan ırkı kullanmaya özen gösterdim. Çiftçilerin bir lafı vardır, komşun ne ekiyor ise sen de onu ek derler. Ama bu demek değil ki, değişik ırkları da bulundurmadım. Karpat arısı ile çalıştım, İspanyol arısı, Karniyol ve Buckfast ile çalıştım. İspanyol arısı hala arılığımda mevcut. 
Bana sıcak gelen Karniyol. Bunu senelerin vermiş olduğu tecrübelerime dayanarak söylüyorum.
Buckfastın üretimindeki zorluk sebebi ile (Gerçek Buckfast üretiminden bahsediyorum) beraber yağmacılık, aşırı tüketimi ve bal toplama rekoltesi vb. gibi problemler sebebi ile tercihimin dışında kalıyor. Yoksa arısı yakışıklı güzel arı. Ama ben güzellik yarışması düzenlemiyorum, isteyen düzenlesin. Biliriz ki kimse yoğurdum ekşi demez. 

Zevkler ve renkler tartışılmaz. 
Erhan Bey bu arada bal verimi sorumu geçiştirdiniz gibi...

Benim seçtiğim ırk ile kovan ortalamaları yıla göre değişken olmakla beraber, 11 çerçeve Ballık hesabı ile 24 kilo bahar balı, 23kilo ıhlamur, 2. Ballık olursa bu bazen 46kilo oluyor, 24 kilo yaz balı oluyor. Araya Raps yani kanolayı da 40 kilo ile sıkıştırırsak, hesap ortada. Bazen de püren yani bizdeki adı ile Erica ya gider arılar, bu da 20 kilo civarıdır, bu değerler sabit olmayıp aşağı-yukarı  oynar. Mesela bu sene bahar balı çok iyiydi ama ıhlamur-akasya balı hayal oldu.
Arılar sabit kalırsa, kına çiçeğinden, Bienenbaum olarak bildiğimiz arı  ağacından da nektar polen gelir ki bu da yaklaşık 15 kilo civarıdır. Bu balı almam, ama kış yemini de bu sayede çok az veririm.

Yani kanola olmadan da Türkiyede de bulunan bitkilerden yüksek rakamlara ulaşmak mümkün? 

Kanola balına temkinli yaklaşırım, yağlık tohum içeren bitkilerin polenleri arıda güzel etki yapar, ama güçlü koloniyi de yorar. Bu sebeple zayıf kolonileri kanolaya taşırım. Ihlamur balı kıymetli baldır, yanlız ıhlamur basrası değil, ıhlamur çiçeği balı benim için kıymetlidir.

Arıcılığa yeni başlayanlara veya başlamak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Arıcılık yapacak arkadaşların öncelikle arıya saygısı olmalı. Bu hayvanın doğadaki görevi yaşam amacı nedir? Başarılı olmak için sadece arıya değil, kendine, işine de saygı  göstermesi gereklidir. 

Arıcılık dediğimizde, arı üreten, bal üreten, ana üreten, arı sütü üreten, malzeme üreten, yan ürünler mum, propolis, arı zehri üreten gibi bir çok alt grubu içerdiğinin unutulmaması gerek. Bunlar bazen tek başına bazen de birbiri ile iç içe üretim oluyor.  

Arkadaşların bol bol kitap okumaları gerekmektedir, okusunlar, senin bloğun gibi bloglar, forumlar, okunmaya değer bilgileri hep biriktirsinler, ama saf bilgiyi kitaptan alabilirler. Birileri hep kızar, neymiş efendim kitap pahalı. Kalite ucuz olmaz. X lira vererek 50 senenin tecrübesini öğrenmek çok olmasa gerek.
Muhsin Doğaroğlu, Ali Korkmaz, Metin Şenocak vs. bu üstadların kitaplarını okusunlar, param yok diyenler internetten 378 sayfa  https://issuu.com/tudas-alapitvany/docs/bees-turkish okusun.. Kitap okumak karşılaşılan sorunların bilinmesine ve giderilmesine yarar.

Kendilerine bir klavuz seçsinler, bir amaç belirleyip, o yolda devam etsinler. 
Sorunlar elbette olacaktır. Sorunsuz arıcılık yoktur. Cünkü hayvancılık değişken değerlerle sınırlıdır. İklim, flora, hastalıklar, arıcı hataları, çevresel faktörler vb gibi.
Artıları eksileri kendileri gözlemlesinler ve bazen tecrübe ederek kendileri doğru yolu bulsunlar. 

Şimdi gelelim en önemli konuya: VAROA!!! Arıcının korkulu rüyası desem abartmış olur muyum? Varoa mücadelesinde nasıl bir yol izliyorsunuz? Olmazsa olmazınız var mı?

Devamı haftaya...